Sizce bu kadar büyük coğrafya neyi ifade ediyor?
Son zamanlarda hem doğuda hem de Batı’da sıkça konuşulan, üzerine raporlar yayınlanan ve bazı devletlerin de tepkisini çeken “Türkiye yüz sene sonra doğal hinterlantına yani etkin olduğu coğrafyaya mı yöneliyor, Doğu Türkistan’dan Kırım’ a kadar olan bölge Türkiye’nin coğrafi etki alanına giriyor mu?” Sorularına cevap arayacağız.
Karabağ Savaşından sonra oluşan siyasi elitlere ve Kremlin’e yakın medya sıklıkla Türkiye, Türk cumhuriyetleriyle birlikte Türk birliğini mi kuruyor? Ankara, Orta Asya’daki Türkleri, birlik düşüncesinde örgütlüyor mu? Sorusunu sıkça sormaya başladılar. Özellikle, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov bir soruya karşılık şu değerlendirmeyi yaptı. “Türkiye’nin Türk Birliği diye bir hedefi yok. Eski Sovyet Birliği ülkeleri de Böyle bir birliği kesinlikle destekleyeceklerini düşünmüyorum.”
Türk İmparatorluğu
Aslında bu söyleme ilk olarak dillendiren Fransa Cumhurbaşkanı Makron ve Ermenistan, “Türkiye Güney Kafkasya yerleşerek Türk İmparatorluğu kurmak istiyor.” iddialarında bulunmuştu.
Peki, başta Moskova olmak üzere Ermenistan hatta Fransa’nın bile Türkiye’nin doğal hinterlandı olan Türk Cumhuriyetlerine yönelmesinden veya yardım etme ihtimalinden bile neden rahatsız oluyorlar?
Türk Dünyası sadece kültürel faaliyetlerle sınırlandırılamayacak kadar önemli ve stratejik bir coğrafya. Türk dünyası geçiş yollarıyla, enerji kaynaklarıyla, dünyanın merkezinde olan, Avrupa’nın enerji altyapısını oluşturan, Çin’ i besleyen, Rusya’nın güç kaynağını oluşturan, genç nüfusuyla Türkçe konuşan, dünyayı etkileyebilecek bir konumda olan bölge. Hatta doğu ve Batı diye ayrılan bloğa karşı 3. bir blok oluşturma potansiyeline de sahip bir coğrafya.
Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın mevcut sınırlarının yanı sıra, İran’ın kuzeyinde 40 milyonu aşkın Türk topluluğunun bulunduğu Güney Azerbaycan ve 30 milyon aşkın Türk halklarının yaşadığı Doğu Türkistan’a kadar baktığımız zaman, Türk Dünyasının büyüklüğünü ve önemini anlarız.
Bu halkları birbirine bağlayan bir diğer husus da bölgenin aydınlarının Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında gösterdikleri büyük fedakarlıklar ve o günden bugüne oluşan derin bağlar. Çanakkale harbinde bile asla ülkemizi yalnız bırakmayadılar.
Sovyetler Birliği dağılmış olsa da Moskova Orta Asya ve Kafkasya da hala gücünü koruyor. Rusya bölgedeki kendine yakın siyasetçilerle, Sovyetler Birliği’nden beri devam eden istihbarat ve eğitim sistemi ve Rus diliyle bölgede etkisinin gün geçtikçe arttırmakta.
2. Dünya savaşından sonra Dünya toprakları sömürü güçleri tarafından bölündü. Afrika Fransa’nın, Ortadoğu Amerika’nın, Orta Asya ise Rusya’nın payına düştü.
Bu kısır döngü yıllardır devam etmekle birlikte bölge halkları üzerinde Asimilasyona da sebep oldu.
Türkiye’nin özellikle Türk dünyası ile bağlantının oluşmasına kendine korkulu rüya edinen ve ihtimalini bile kabullenmek istemeyen ülkelerin başında İran geliyor.
En taze örneklerinden biri de Recep Tayyip Erdoğan’ın Bakü’de okuduğu dört satırlık Araz şiirinin, İran’da yaşayan Türklerin ne kadar heyecanlandırdığı diğer taraftan Tahran rejiminin de aşırı tepkisine sebep olduğunu gösterebiliriz.
Tahran Rejimi siyasi ve kültürel olarak Türkiye’nin bölgede etkili olmasını asla istemiyor ve bunun için elinden geleni yapıyor. Nitekim Karabağ savaşın ilk günlerinden bu İran, Türkiye’yi kast ederek 3. bir gücün bölgede istemediklerini defalarca dillendirdi.
Bunu engelleyemeyince, bu sefer de hiçbir delil olmadığı halde Türkiye Nusra militanlarını bölgeye yerleştiriyor yalanını ortaya atarak, Türkiye’nin bölgedeki imajına ve çalışmalarına gölge düşürmeye çalıştı..
İran’ın bu korkularının kaynağı aslında: Güney Azerbaycan’daki Türk nüfusun özüne dönmesi ve kullandığı radikal mesheb faktörünün elinden çıkabileceği korkusundan başka bir şey değil.
Önemli bir mevzuyu da atlamadan belirtmek isterim ki; İran’ın Fransa’nın Rusya’nın yanı sıra, bölgede etkili olan bir diğer aktör İsrail ise Türkiye’nin Türk Cumhuriyetleri ile bağlantısından ve Türkiye’nin bölgede güçlü olmasından rahatsız olmuyor.
Diğer coğrafyalarda Ankara ve Telaviv bazı konularda anlaşmasalar da Karabağ Savaşı’nda Türkiye ile aynı cephedeydi. Bu konuya reel politik çerçevesinden baktığımızda İsrail bölgede İran ve Rusya’nın güçlü olmasındansa doğal olarak Türkiye’nin etkili olmasından yana.
Şimdi asıl sorulara gelelim.
Türkiye Türk dünyasında Türk Birliği etrafında örgütlüyor mu?
Sahaya rasyonel olarak baktığımızda en yukarıda bahsettiğimiz güçlerin yanında
Türkiye’nin etkisi ve gücü sınırlı. Bölgede; güvenlik, politik ve eğitim alanlarında Türkiye’nin ciddi eksikleri var.
-Rusya’ya karşı nispeten Türkiye’den giden ürünlere karşı yüksek gümrük vergilerinin alınması.
-Rus’a okul ve üniversitelerin yanı sıra, Türk Eğitim kurumlarının yok denecek kadar az olması.
-Türkçeye karşı Rusçanın daha etkili olması.
-Siyasi ve bürokratik elitler arasında Rusya yanlısı insanların daha güçlü olması.
Gibi birçok örnek sayabilirim.
Evet, bölgedeki güç dengelerine baktığımız zaman, Türkiye’nin imkanları diğer devletlere göre kısıtlı fakat;
O zaman bu rahatsızlıklar niye?
Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov‘ un: Türkiye, Türk dünyasını ideolojik ve birlik etrafında örgütleme gibi hedefi yok diyerek, bölgede Türkiye’ yi bir ümit olarak gören ülkelere mi seslendi yoksa “kontrolsüz” büyüme potansiyeline sahip, Türkiye’ ye mi bir mesaj verdi?
Dünya yeni düzene doğru kayıyor ve bahsettiğimiz coğrafyanın önemi de gittikçe artıyor. Halklar arasında heyecan ve korku da paralel olarak yükseliyor.
En çok sorulanların arasında “Bir gün Türk dünyası özüne döner mi, Türkiye ile gerçek anlamda entegrasyon sağlayabilir mi?” soruları geliyor.
Asla unutmayalım ki ;
Binlerce kilometrelik bir yolculuk bile tek bir adımla başlar.