Cumhuriyet’in önemli değerlerinden Hıfzısıhha Enstitüsü, 10 yıl aradan sonra yeniden açılıyor.

Dünyanın en büyük aşı ARGE ve üretim merkezi olacak olan Hıfzısıhha Türkiye aşı ve biyoteknolojik ürün araştırma ve üretim merkezinin ihalesi 10 gün içinde yapılacak. Hıfzıssıhha tesisleri Ankara Esenboğa Havalimanı yolunda kurulacak.

Türkiye bildiğiniz gibi Kurtuluş savaşından hemen sonra 27 Mayıs 1928 tarihinde Refik Saydam Hıfzıssıhha Müessesesi kuruyor.  Kurulduğu tarihte geçerli olan 1267 sayılı yasa tasarısı uyarınca, kurumun yetki ve sorumlulukları gelişen ihtiyaçlar karşısında yıllar içinde değiştirilmiştir. Müessesenin ismi 14 Aralık 1983’te “Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı” olarak değiştirilmiş ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı kuruluş haline getirilmişti.

Hıfzıssıhha konusu oldukça karışık bir konu ve bu konuyu öyle basından okuduğunuz şekliyle anlamak çok zor.

Kurulduğu tarh itibari ile çoğumuz bu kurumun Atatürk tarafından kurulduğunu zanneder. Ancak biraz derinlemesine araştırma yaptığımda bu işin böyle olmadığını anladım.

Kurtuluş savaşı henüz bitmişti. Savaştan yeni çıkmış olan ülkede yeterince kalifiye mimar olmaması nedeniyle yabancı mimarlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu amaçla Türkiye’ye yurt dışından birçok mimar ve mühendis getirilmişti. Gelen mimarlar arasında Theodor Jost da yer almaktadır. Theodor Jost, Avusturyalı bir mimardır ve Sağlık Bakanlığı Binası’nı ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü tasarlamış ve kurmuştu. Bunların ardından bir de Robert Oerley’in tasarladığı Hıfzıssıhha Okulu da açılmıştır.

Hıfzıssıhha kurulduktan sonra 1931 yılında ilk ağız yoluyla uygulanan BCG aşısını yani tüberküloz aşısını üretir. Ardından serum üretimi, kuduz aşısı, çiçek aşısı, tifüs aşısı derken, o kadar hızlanıyor ki 1941 yılında Çin’e dahi aşı satmaya başlar.

Bir taraftan da Hıfzısıhha okulunda doktor ve en önemlisi profesörler yetiştirmeye başlar. Yetiştirilen profesörler zaten belli başlı birkaç üniversiteye sahip tıp fakültelerinde göreve başlatılır. Üniversitede görev yapan bu profesörler kısa sürede yeni yeni doktorlar yetiştirmeye başlar ve zincir bu şekilde tamamlanarak gider. Hıfzısıhha ‘dan yetişen doktorlar ve profesörler ülkenin birçok yanına dağılır ve kritik görevleri yerine getirirler.

Şimdi bu duruma farklı bir açıdan bakarak yazıma devam etmek istiyorum.

1928 yılına gelene kadar Cumhuriyetin ilanıyla birlikte toplam 5 yıl içinde liseleri bile mezun vermeyen, hakimleri, savcıları, cephede savaşa gitmiş, neredeyse doktorlarının tamamını şehit vermiş bir ülke olarak, 5 yıl içinde nasıl böyle bir tesis kurup, hiçbir deneyiminiz bilginiz yokken bir anda aşıyı üretip büyük bir kısmını da Çin e ihracat ediyorsunuz?

Bu başarı, savaştan yeni çıkmış bitik bir ülkede, sanayi üretemeyen, doğru düzgün fabrikası, okulu üniversitesi kısaca hiçbir şeyi olmayan bir ülkede bu kadar kısacık vakitte nasıl başarılabilir?

Parası bile olmayan bir ülkede bu dev kurum hangi para ile inşa edip, üretim yapabilir?

Bu sorulara cevap bulmak için çok da araştırmaya gerek yok aslında.

Hıfzısıhha’yı kurup böyle bir sistemi hayata geçiren gücün arkasındaki sermaye David Rockefeller’dir. (David Rockefeller’in kim olduğunu tekrar tekrar yazmak istemiyorum. İsteyen internette araştırabilir.)

Şaşırdığınızı biliyorum fakat bunun doğruluğunu çok da araştırmanıza gerek yok çünkü bu bilgiye Wikipedia’dan bile ulaşabilirsiniz. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Theodor_Jost)

O günkü gazetelere baktığımız zaman Rockafeller’in çok büyük hayırsever Amerikalı işadamı olduğunu ve babasının hayrına ülkelerde bu tip kurumlar kurup, profesörler yetiştirip o profesörleri de üniversitelere atayıp, ülkenin can damarı olan tıp sektörünün tamamına avucunun içine aldığını görürüz.

Ülkemizde de durum aynı şekilde gelişti. Bu kurum ve okulundan çıkmış birçok profosör ve doktor bugün tıp sektörünün, hatta Türk Tabipler Birliği‘nin çekirdeğini oluşturarak, sektörün çoğunu ele geçirip tam 80 senedir ülkenin en kritik kurumlarda görev yaptı.

Şimdi herkes soracak!

“Atatürk buna neden göz yumdu, neden engellemedi?”

Tabi ki bunun birçok sebebini sıralayabiliriz. Ama bana göre en önemli etken, savaştan çıkmış bir ülkenin çağı yakalaması için Atatürk’ün birçok konuda tavizler vermek zorunda kalmasıdır. Tıp sektöründe de doktorların çok kısa bir sürede yetiştirilmesi gerekiyordu çünkü o yıllarda tüm dünyayı kuşatan salgınlar vardı.

Doğal olarak çok hızlı bir şekilde deneyimli hekimlere ve profesörlere ihtiyacımız vardı. Dünyada da ileri teknoloji kullanabilen, Amerika’da da bu kurumları kontrol eden Rockafeller olduğu için teknolojinin bir kısmını aktarabilecekleri niyetiyle buna evet dediğini düşünüyorum.

Atatürk belirli doktorlar yetiştirildikten sonra bu vakfın ortadan kaldırılmasını sağlayacaktı. Belki de ömrü buna yetmedi.

Daha sonra gelen iktidarların tamamı da Amerikancı olduğu için bu kuruma sımsıkı sarıldılar ve devletin tıp sektörünün tamamen ellerine teslim ettiler.

Teknoloji alalım, doktor transfer edelim, ülkeyi kalkındıralım derken ülke ellerine teslim edilmiş oldu. Haberimiz bile olmadı.

Buna dur demenin tek yolu da 2011 senesinde Hıfzısıhha ‘ın kapatılıp dağıtılmasıydı. Çünkü devlet o kurumu kimin kurduğunu ne şekilde doktorlar yetiştirildiğini çok iyi biliyordu.

Şimdi ise önümüzdeki günlerde devlet tekrar ihaleye çıkarak bir yıl gibi kısa bir zamanda Hıfzısıhha Vakfını tekrar inşa edip bitirmeyi planlamaktadır. Yeni tesis, 50000 metrekare alanda oluşarak, dünyanın en büyük aşı AR-GE merkezi olmuş olacak. Yeni Hıfzısıhha AR-GE merkezi milli aşılar da olmak üzere birçok ilaç üzerinde çalışılarak üretime alacak. Bununla beraber biyoteknik doktorlar profesörler de yetiştirerek küresel gücün eline geçirdiği ve parmağında oynattığı ilaç, aşı zinciri de bu şekil kırılmış olacak. Böylelikle ülkemiz bir prangayı daha yok etmiş olacak.

Kalın sağlıcakla

Yorum
  1. Bu ülke bütün safralarını döküyor. Küreselciler de artık bizi sömüremeyecek. Tam bağımsız Türkiye

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şunlar da hoşunuza gidebilir

Dolara karşı savaş başladı! Petrol devleri tarafını seçti

Brezilya, Rusya ve Çin’in başı çektiği BRICS, Suudi Arabistan, Arjantin, Birleşik Arap…

Filistin İsrail savaşı

2020 yılında, pandeminin neden olduğu korku ve karamsarlıkla birlikte, geleceğin daha kötü…

Mutasyona uğramış müslüman

Küresel elitler, yani kendine üst akıl diyen güruh, 1.Dünya savaşı sonrası, Amerika…

İklim değişikliği yalanı 3.bölüm

Biliyorsunuz ki geçen hafta sadece ülkemizde değil, Dünya genelinde 26 milyon noktada aynı anda “tesadüfen” Orman yangınları çıkmıştı.