Bugün hakkında çok konuşulan ve çok soru sorulan bir teknolojiyi yazacağım.

Haarp Yüksek Frekanslı Etkin Güneşsel Araştırma programı (HAARP).

Adından da anlaşılacağı gibi bu bir etkin, yani aktif bir programdır. Normalde atmosfer gözlemleri pasiftir, sadece gözlenir. Ancak bu aktif bir programdır ve katılımcı olarak gözlemci olmanın ötesine geçerek atmosfere yüksek frekanslı elektromanyetik dalgalar göndererek tepkiler ölçümlenir ve deneyler bu şekilde yapılarak aktif katılım sağlanır.

Peki, altı üstü bir araştırma programı ise neden bu kadar tehlikeli olduğu konuşuluyor?

Öncelikle, bu projenin kamuya açıklanmayan amaçlarına bakalım: İyonosfer tabakasındaki hareketleri incelemek, havada, karada ve denizin çok altında bile personel ve araçlarla askeri iletişim sağlamak ve iklim araştırmaları yapmak. Bunlar halktan gizlenmeyen kısımlardı. Ancak işin komplo teorisi yönleri de var. Bugün ağırlıklı olarak bu yönlerini tartışacağız.

Kıyamet silahı olduğu iddia edilen “HAARP”, aslında nedir, ne değildir?

Bu projeyi açıkça kıyamet silahı olarak adlandırmak yanlış sayılmaz, çünkü yapılan işlemlerin sonuçlarına bakarak böyle bir sonuç çıkarılabilir. Küçük çaplı iklim değişikliklerini yapabiliyorsa, daha büyük etkilere de neden olabilir. Ancak, işin içinde etik engeller var derseniz hatırlatayım, Amerikan ordusundan bahsediyoruz. Yani, işin içinde ahlaki bir sınır olamayacağını bilerek devam edelim.

Öncelikle, harbin mucidi olan Nikola Tesla‘ya bakalım.

Nikola Tesla’nın icatlarını tek bir kelimeyle özetleyebiliriz: Eğer evreni anlamak istiyorsanız enerji, frekans ve titreşim üzerine düşünün. Tesla, okuduğu bir kitabı satır satır aklında tutabilen, hayal ettiği bir projeyi aklında tasarlayıp hayata geçirebilen biriydi. Takıntılıydı, mesela 3 rakamına takmıştı. Hayatında her şey 3 ve onun katları şeklinde olmalıydı. Hatta hayatının son zamanlarını geçirdiği otel odasının kapı numarası bile 3327 idi. Bu halleri yüzünden bazıları onun otistik olduğunu iddia ediyordu.

Bazı insanlar da, küçükken yaşadığı bir travmanın Tesla’nın zekasını şekillendirdiğini düşünüyordu.

Ancak ne olursa olsun, Nikola Tesla’nın tarihin akışını değiştirebilecek kadar zeki olduğu gerçeği hiçbir zaman değişmiyor.

Tesla, Avusturyalı ve Sırp kökenliydi ve sekiz dili biliyordu. Ayrıca, Hindistan mitolojisi kitabı Mahabharata‘yı okumak için Sanskritçe öğrendi. Bu kitapta, o zamanlar hayal bile edilemeyen uçan arabalar, kablosuz elektrik gibi şeylerin çizimleri yer almaktadır.

Tesla, kablosuz elektrik iletiminin gerçekleştirilmesi için çalışmalar yapmıştır. Amacı, dünya genelinde elektrik sağlamak için elektrik kablosu iletişim hatlarına ihtiyaç duymadan kablosuz bir şekilde yapmaktı. Bu nedenle, Tesla, atmosfere yüksek enerji veren ve elektrik enerjisini iyonosfere yollayan devasa yapılar tasarladı. Bu yapılar, binlerce megavatlık elektrik enerjisini kablosuz olarak dünyaya iletecekti. Elektrikli cihazlar da kablosuz olarak çalışacaktı.

Nikola Tesla

Tesla, elektriği bedavaya veya çok ucuza satmak istiyordu. Ancak, 20. yüzyılın başı, enerji endüstrisinin en parlak zamanlarıydı ve Edison, Westinghouse gibi girişimciler bugünkü para birimiyle trilyonlar kazanıyorlardı. Bu bedava elektrik fikri onlara göre hoş değildi.

Bu yüzden Tesla yatırımcı bulamadı. Kendi kazancı da bu projeyi hayata geçirmek için yeterli değildi. Özel sektörden yeterli desteği alamayan Tesla, devletlete başvurmaya karar verdi.

Ancak, bedava elektrik fikri o zamanlar Amerikan hükümetinin de ilgisini çekmedi.

Bunun üzerine Tesla, bedava elektrik değil de başka bir proje olan deprem makinesiyle ilgili Amerika hükümeti ile görüşmeye başladı. Bu mekanizma, bedava elektrik projesiyle çok benzer özelliklere sahipti.

İyonosfere yüklü miktarda elektrik enerjisi göndererek, manyetik enerjiyi kullanarak fay hatlarını tetikleyebilir ve depremler üretebilirdi. Tesla, bu projeyi büyük ölçekli depremleri engellemek için geliştirmişti, ancak bu projeyi finanse eden Amerikan kuvvetleri projeyi amacından farklı olarak kullandı.

Bazıları, bu kullanımlardan birinin Türkiye’deki 1999 Gölcük depreminde olduğunu iddia ediyor.

Bu iddialarını kanıtlayabilecek tanık ve ipuçlarına sahip olduklarını söyleyenler, kritik zamanlarda olan depremlerden kasırgalardan sonra akıllara Haarp olabilir mi sorusunu getiriyorlar.

1999 Gölcük depremi

Ancak bu iddiaların haklılık payı ne kadar, bunun için Gölcük depremini hatırlayalım.

1999’un 17 Ağustos’unda, Gölcük Askeri Garnizonunda klasik bir devir teslim töreni yapılıyordu. Ancak o gün törende Amerikalı ve İsrailli subaylar da vardı. Gölcük yakınlarında kimselerin yaklaşmasına izin verilmeyen bir Amerikan denizaltısı da gelmişti.

Komployu ispat etmeye çalışanlar, balo devam ederken gece saat 3:00 da Haarp’ın çalışmaya başladığını, depremden kısa bir süre önce de gökyüzünde büyük bir patlama gibi bir ışıma görüldüğünü anlatıyorlar. Bu olay TÜPRAŞ kamera kayıtlarında da yer alıyor ve ışımanın kaynağı deniz üssü olarak kaydediliyordu. Ayrıca ışıma ile kopan gürültü de olayı yaşayanlar tarafından anlatılıyordu.

Daha sonra arama-kurtarma için denize dalış yasağı getiriliyordu. Depremden henüz Türkiye’nin haberi yokken İsrail’den yardım uçakları apar topar gelmişti. Sivastopol‘dan bir araştırma gemisi ve İsrail’den denize inebilen bir araştırma uçağı da hemen bölgeye intikal etmişti.

Tüm bunların ise, denizin üstünde ve altındaki bütün delillerin toplanabilmesi için olduğu iddia ediliyordu. O gün iletişim uzun bir süre tamamen kesilmişti. Başbakan Ecevit, Süleyman Demir ile telefonla ulaşamadığı için TRT’den yayın yapmak zorunda kalmıştı. Deprem gece 3’te olmasına rağmen Ecevit ve Demirel ancak ertesi gün saat 11’de birbirlerine ulaşabilmişlerdi.

Bülent Ecevit 1999 Gölcük depremi
Böylece iletişimi kesip kaostan yararlanıp delilleri ortadan kaldırdıkları iddia ediliyordu.

Depremin yapay olduğunu iddia edenler ne söylüyor?

Amerika’daki San Andreas fay hattı, Türkiye’deki Kuzey Anadolu fay hattıyla benzer yapıda olduğundan, Amerikalılar bu fay hattında bir deprem oluşturmadan önce, küçük depremlerle gerilimi yok edip edemeyeceklerini test etmek için Kuzey Anadolu fay hattında bir simülasyon gerçekleştirdiler. Ancak deney beklenenden çok daha fazla enerji açığa çıkardı ve sonuç olarak yıkıcı ve şiddetli bir deprem meydana geldi.

Kuzey Anadolu Fay Hattı ile Benzerlik Taşıyan, Dünyanın En Tehlikeli Fay Hattı: San Andreas

O dönemde Türkiye’nin eski başbakanı Bülent Ecevit depremin yapay olabileceğini düşünerek araştırılmasını istedi. Bunu bir televizyon programına katılan Ahmet Mete ışıkları açıklamıştı.

Bu delillere bakarak, depremin yapay olduğunu düşünebiliriz, ancak kanıtlayamayız. Bunun sebebi, böyle bir teknolojinin halihazırda elimizde bulunmamasıdır. Bu kanıtlanamayan olayları bir araya getirdiğimizde, Van depremi gibi diğer örnekler de akla gelebilir. Çünkü orada da normal olmayan bazı şeyler vardı. Uzmanların iddialarına göre, 23 Ekim 2011’de gerçekleşen Erciş’teki 7.2 şiddetindeki depremden hemen sonra bazı Amerikalı jeofizik mühendisleri, sarsıntıları takip ettiklerinde gördükleri şey onları çok şaşırttı.

Van’daki deprem ve artçı sarsıntılarının sıralı ve mükemmel düzende olmuştu.

HAARP ile ilgili komplo teorileri sadece Türkiye’de üretilmiyor. HAARP, bir silah olduğunu savunanlara göre, sadece bir saat çalışarak Hiroşima‘ya atılan atom bombasının 10 kat büyüklüğünde bir enerji elde edebilir ve depolayabilir. Bu tesislerin ürettiği enerji, kutuplardaki buzulları eritebilir, iklimleri değiştirebilir, dünyanın enerji alanlarıyla oynayarak insan beynini kontrol altına alabilir, çok büyük dalgalar yaratabilir ve ozon tabakasını delip geçebilir. Zaten tesisin olduğu yerin hemen üstünde ozon tabakasında ufak bir delik olduğu da biliniyor. Bölge bilinçli mi tercih edildi yoksa o tabaka sonradan mı delindi? Bunun bir cevabı maalesef yok.

Endonezya’daki dev tsunami, Amerika’daki Sandy kasırgası gibi doğal felaketlerin de HAARP tarafından yapıldığı iddia ediliyor. Hatta Sandy kasırgası sırasında gökyüzündeki HAARP bulutları bile görüldü. Sandy kasırgası Amerika’nın doğusunda büyük yıkıma ve can kaybına neden oldu ve bu kasırga Amerika’daki başkanlık seçimlerinden günler önce meydana geldi.

Felaketi fırsata çeviren Obama, halkın yaralarını sarmak için deprem bölgesine gitti. Halkla o kadar ilgilendi ki Cumhuriyetçi rakibinin bile takdirini kazandı. Günler sonra altı Kasım’da kurulan seçim sandıklarından Obama birinci çıktı.

Bu arada Amerikalı hava tahmincileri, ulusal hava tahmin merkezini kasırgayı haber vermemekle suçlamışlardı.

İki yıl önce de, aşırı sıcak geçen yazlar nedeniyle Rusya’nın Amerika’yı suçlaması manidardı, çünkü bu sıcaklıklar atmosfere etki edebilir ve Rusya’nın bunu biliyor olması ilginçti.

Sovyetlerdeki benzer yapılar, Çernobil faciasından sonra büyük zarar gördü ve toparlanamadı, ekonomik sıkıntılar yaşadı. Çin, Hindistan ve Kuzey Kore’de de benzer çalışmalar yapılıyor ancak bunların ne düzeyde olduğu bilinmiyor.

Tava Üniversitesi’nden Profesör Michel Chadowski, Harp projesinin doğal olayları manipüle ettiğini kanıtlar sunarak iddiasını ortaya koymuştu. Minnesota Valisi de Harp’in insanların zihnini etkilediğini düşünerek araştırılması için teklif götürdü, ancak Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından reddedildi.

Harp ve benzeri elektromanyetik silahları sorgulayan Avrupa Birliği, Harp’ı küresel bir tehdit olarak gördü ve incelenmesini talep etti, ancak ABD proje hakkında bilgi paylaşmayı reddetti.

Ancak, yine de bu deprem ve iklim olaylarını değiştirme iddialarının gerçekçi olup olmadığı tartışmalıdır. Bazıları, 7,4 şiddetinde bir deprem yaratmak için 12 milyon kilometreküp genişliğinde bir kaya parçasını iki metre yerinden oynatabilecek enerjiye ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Harp ile iklimsel manipülasyonun mümkün olduğu kabul edilirken, depremin yapılabilmesi için gereken enerjinin fiziksel olarak mümkün olmadığına inanılıyor. Bazıları, bu kadar şiddetli bir depremin oluşması için 200-300 atom bombası patlatılması gerektiğini söylüyor.

Buna karşı çıkanlar, aslında bu işin tamamen yanlış olduğunu söylemiyorlar. Onlara göre, 7.4 büyüklüğündeki bir deprem için bu kadar güce ihtiyaç duyulur. Ancak, bir fay hattının olmadığı bir ortamda, var olan fay hattını tetiklemek için bu kadar büyük bir güce ihtiyaç yoktur. Tüm bu sorular ve tartışmalar arasında, 2015 yılında Haarp’ın sorumluluğu ordu tarafından Alaska Üniversitesine devredilmiştir. Yani ordu artık devrede değilmiş gibi görünüyor. Ancak, araştırmalar sonucunda, Haarp’ın 180 adet anteninin bulunduğu arazi Amerikan Hava Kuvvetlerine aittir, yani hala bir bağları var, ancak kamuya sadece üniversite projesi olarak sunuluyor.

Peki, bu iyonosferi gözlemleyen projeyi yürüten bilim adamları kimdir? Astronomlar mı, meteorologlar mı? Tahminlerinizi alalım. Muhtemelen bilemediniz, cevap: Jeofizik uzmanları, yani daha yaygın tabirle deprem bilim uzmanları.

Tüm bunların ışığında siz karar verin ve yorumda görüşünüzü belirtin: Sizce Haarp gerçekten bir silah mı?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şunlar da hoşunuza gidebilir

Dünya gündemine giren Metaverse nedir?

Gerçek hayatta başarısız olabilirsiniz ama Metaverse evreninde başarılı olabilirsiniz.

T625 “Gökbey” Çok Maksatlı Helikopteri Malezya’da Üretilecek mi?

Geçen yıl Kuala Lumpur’daki DSA 2022 fuarına katılan Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TAI) Başkanı Prof. Temel Kotil, yerel medyaya T625 “Gökbey” helikopterinin Malezya’da kurulacağını ve bu, Türkiye dışında ilk kez bir tesis olacağını söyledi.

Küreselciler Şimdi de Buğday Tarlalarını Yakıyor!!

Dünyada buğday krizi yaşanıyorken ülkemizde üst üste çıkan buğday tarlaları kendi kendine…

Yeni Dünya Düzeni Dijital Çağ

1.Sanayi Devrimi 1712 yılında (18.yy) Buhar Makinesinin icadının gerçekleşmesiyle birlikte buharın ve…