Kıyamet Savaşı "Biz ışık getireniz."
Kıyamet Savaşı “Biz ışık getireniz.”

Netanyahu: “Biz Işık getireniz.”

Işık getiren nedir biliyor musunuz?

“Işık getiren” ifadesi, Anunakilerden gelen Kabala inancına göre Baphomet, yani Lucifer (şeytan) anlamına gelir. Netanyahu, konuşmasının devamında “Köklerden gelen inancımızla Hayat Ağacını yeniden büyüteceğiz,” dedi.

Bu noktada, Anunakilerden beri var olan bir çizim akla geliyor: İsrail devletinin ataları olan iki Anunaki, Hayat Ağacı önünde poz veriyor.

Hayat Ağacı, Kabala kitabındaki büyü ve şifrelerin sembolüdür. Kimsenin bugüne kadar tam anlamıyla açıklamadığı bir gerçeği paylaşayım: Hayat Ağacı, Kabala’nın şifreli kısmıdır. Bu ağaç, ezoterik inançlar ve büyüyle ilişkilidir. Dalları, insanları nasıl kontrol edeceklerini, beyinlerini nasıl uyuşturacaklarını ve dünyayı nasıl ele geçireceklerini anlatan sırlarla doludur. Ayrıca uzun yaşamanın sırları da bu büyü yöntemleriyle elde edilir. İsrail’in ataları, bu sırları kullanarak en genci 100, en yaşlısı ise 400 yıl yaşayabiliyordu.

Işık getiren
Işık getiren

Bu sırların en önemlilerinden biri altınla ilgilidir. Anunakiler, altını bulmak için gen teknolojisi kullanarak Nefilim adı verilen dev insansıları yarattılar. Altını özellikle Atlantis kıtası batmadan önce Anadolu coğrafyasında, yani bugünkü Türkiye’nin yarısından fazlası, Lübnan, Suriye, Irak ve tüm Ortadoğu, Mezopotamya bölgesinden çıkarmaya çalıştılar. Nefilimler sayesinde yeri rahatlıkla kazıyorlardı. Bugün arkeologlar tarafından Nefilim iskeletleri bulundu ve bu dev insansılar Anunakiler tarafından türetildiği doğrulandı.

Peki, neden altın bu kadar önemliydi?

İşte burada simya, yani büyü devreye giriyor. Allah’ın insanların bilmesini istemediği ölümsüzlüğün sırrına ulaşmak için her şeyi denediler, ancak sonunda helak oldular. Altının, ölümsüzlüğün anahtarı olduğunu keşfettiler. Atlantis kıtası, Yüce Allah tarafından batırıldığında, Anunakilerin çocuklarının bir kısmı Mezopotamya’ya gönderildi. Nefilimler vasıtasıyla bu altını yerden çıkartıyorlardı. Kıta battığında ise Mezopotamya’da sadece çocukları ve kavimlerinden belli bir kısmı kaldı. Bugün Sümer, Babil, Mısır ve İsrail devletlerinin kökeni de işte bu topluluklara dayanıyor.

İsrail’in Anadolu’yu istemesinin sebepleri sadece bu bölgeyle sınırlı değil. İsrail, Mısır’dan başlayıp Türkiye’nin neredeyse yarısını kapsayacak şekilde, bu toprakların kendilerine vaadedildiğini öne sürüyor. Bu iddialarını Tevrat’a dayandırıyorlar. Ancak, Tevrat’ta bu toprakların kendilerine ancak Allah yolunda yürüyüp savaşmaları durumunda vaadedildiği kısmını hiç dile getirmiyorlar. Aslında Tevrat’ı öne sürüp Kabala’yı uyguluyorlar. Kabala’da, fethedilecek son yerin ismi Edom’dur. Edom ise Anadolu’dur.

Vaadedilmiş topraklar efsanesi nereden geliyor ve neyi uygulamaya çalışıyorlar, artık açıkça ortada değil mi? Bu bölgeyi ele geçirdiklerinde, inançlarına göre Hayat Ağacı tamamlanacak ve büyüyecek. Netanyahu, bunu artık saklamadan açıkça itiraf ediyor.

CHP’nin içler acısı durumu!

Son birkaç aydır Meclis’te ve basında 3. Dünya Savaşı ile ilgili haberler sürekli konuşuluyor. Bu tartışmayı başlatan ise Cumhurbaşkanı Erdoğan. CHP ise Erdoğan’ı suçlayarak, onun bu söylemi ortaya atmasının sebebinin Türkiye’nin en çok konuşulan sorunları olan yoksulluk, işsizlik ve geçim sıkıntısından dikkatleri uzaklaştırmak olduğunu iddia ediyor.

CHP’ye göre, 31 Mart seçimlerinde halkın taleplerini, emeklileri, işçileri ve çiftçileri görmezden gelen politikaları nedeniyle Erdoğan sandıkta cezalandırıldı. CHP, 47 yıl sonra birinci parti olmayı başardı ve o günden bugüne gücünü koruyor. Ancak Erdoğan’ın partisini toparlayamaması ve bu durumu kabullenememesi sebebiyle, Türkiye’nin yoksulluk, işsizlik, enflasyon ve hayat pahalılığı gibi gerçek sorunları gündemde kalmasın diye “İsrail Türkiye’ye saldıracak” söylemini ortaya attı.

Televizyonlarda ve gazetelerde bu konuyu tartıştırarak gündemi değiştirmeye çalışıyor. Ancak CHP’ye göre, Erdoğan bunu milli güvenlik ve halkın hassasiyetlerini istismar ederek yapıyor. Türkiye, bu yanıltıcı söylemlere kanmamalı ve gerçek gündemine odaklanmalıdır diyor.

Bugün toplumumuza baktığınızda, herkes bir tarafa savrulmuş durumda. Kimi dizi ve maç peşinde, kimi ise “Hiçbir şey olmaz” diyerek umursamaz bir tavır içinde. Peki, siz bu milleti nasıl ayakta tutacaksınız? Karşınızdakiler öyle değil; onlar dizi ve maç peşinde koşmuyor, inandıkları davaları uğruna her şeyi göze alıyorlar.

Peki, biz millet olarak hazır mıyız?

Kimsenin hazırlık yapmaması ve umursamaz tavırlar, gelen tehdidi ne yazık ki daha da büyütecek. İsrail artık açıkça “Geliyorum” diyor. Geldiğinde ise bizi ya içeriden vuracak ya da ona yardım eden işbirlikçileriyle saldıracaklar. İçimizdeki hainlerle, PKK’nın siyasi uzantısı olan partilerle, içimizdeki 5 milyon Suriyeli ile, 1940’larda Türk kimliği verdiğimiz Yahudilerle ya da başka bir yöntemle ama bir şekilde saldıracaklar. Ve saldırdıklarında bu küçük bir şiddetle olmayacak; her taraftan kuşatıp seni tamamen kilitlemek üzere gelecekler. Çünkü Türk milletinin kolay yenilecek bir hedef olmadığını çok iyi biliyorlar.

Bir gün ekonomi sorunu, bir gün ilaç ya da gıda krizi, başka bir gün mülteci meselesi veya mültecilerle birlikte gelenlerin kışkırtmaları… Bu tür yöntemlerle milliyetçilik üzerinden milleti içten içe ayaklandırmaya çalışacaklar.

Peki, onlar bir ilke doğrultusunda ilerlerken, bizim muhalefet partimizin başkanı ne diyor? “Elimizde hiçbir somut belge yok. Siz bunu seçim zaferimizi gölgelemek için yapıyorsunuz.” Tamam, Sayın Özgür Özel, o zaman soruyorum: Somut belge derken tam olarak neyi kastediyorsunuz? Yani Netanyahu, noterden bir belge mi çıkartacak? “Ey Türkiye, sana iki ay sonra, şu tarihte, şu saatte saldıracağım” diye, noterin imzası ve kaşesiyle birlikte gönderecek de Sayın Cumhurbaşkanımız bunu size somut bir belge olarak mı sunacak? Böyle bir şey mi bekliyorsunuz?

Peki, Sayın Özgür Özel, siz bunu nasıl bilemeyecek kadar eğitimsiz olabilirsiniz? Bu kadar zaman içinde bir parti başkanı olarak bunu öğrenemediniz mi? Eğer bu kadarını bile bilmiyorsanız, ülkeyi nasıl yöneteceksiniz?

Erdoğan ise her şeyi biliyor ve 2002’den bu yana kurulan tüm oyunları bozdu, ayrıca yepyeni bir savunma sanayi konsepti inşa etti.

İsrail bir devlet değil, karşınızdaki Kabala inancıyla hareket eden bir yapı. Maalesef bu yapı, dünyanın bütün kaynaklarını eline geçirmiş durumda; para, silah ve insan gücü sorunu yok. Çevredeki bütün devletler de aynı kanı taşıdığı için ona karşı koyacak bir güç de yok.

Bu arada Netanyahu’nun bir açıklaması var: Bu savaşın adını “Kıyamet Savaşı” olarak değiştirmek istiyorum, diyor.

Sayın Özgür Özel, daha nasıl bir somut belge arıyorsunuz? Anlamış değiliz; adam açıkça diyor ki, “Ben Kabala’da bana vaadedilen Edom yani Anadolu’yu ele geçireceğim ve burada krallığımı kuracağım. Tüm dünya insanlığı da bana hizmet edecek.” Ardından, “7-8 milyar dünya nüfusunu kabul etmiyoruz, 500 milyon yeter,” diyerek ifade ediyor. Peki, o 500 milyonun içinde siz ve çocuklarınız yer alabilecek mi Sayın Özel? Yüksek ihtimalle olmayacaksınız; bu, sizi de yok edecek demektir. O zaman geriye ne kalıyor? Türk devletinin bugüne kadar yapmış olduğu hazırlıkların bir varoluş ve yok oluş mücadelesine gittiğini anlamanız gerekiyor.

2019’dan beri devlet, aralıksız olarak mühimmat, bomba ve füze üretimi yapıyor. Biz içeride ekonomiyi tartışırız, en sert muhalefeti de yaparız; ancak konu savaş olduğunda bir olmamız gerektiğini bilmeliyiz. Savaş yok, mavaş yok demek, “Siz bizim zaferimizi unutturmak için bunu yaptınız,” demek gerçekten hayret verici bir durum. Peki yarın Türkiye böyle bir savaşın içine çekildiğinde, ki bu kaçınılmaz, Türk askeri Irak’ta veya Suriye’nin içinde bir taciz girişimiyle karşılaşırsa, Allah korusun, ne yapacaksınız? Sayın Bahçeli, Mecliste bunu özellikle vurguladı: “Yapacaklar,” dedi. O zaman siz kınıyor mu olacaksınız? Yoksa gidip vuracak mısınız?

Ya da Suriye’nin içine kadar gelip, “Ben o kukla devleti kurdum,” dediğinde ne yapacaksınız? “Boş verin, savaşmayalım, tanıyalım gitsin. Biz içeride muhalefet yapmaya devam edelim mi?” diyecek misiniz? Yoksa yine devletinizin arkasına geçip harekete mi geçeceksiniz? Kabul ettiğiniz anda Anadolu’yu kaybediyorsunuz, vurduğunuz anda da savaşın içindesiniz.

O zaman Türk milleti, kalkıp size şu soruyu sormayacak mı: “Bizi nasıl uyuttun? Etrafımız yanarken ‘Savaş, mavaş yok,’ dedim diye hesap sormayacak mı zannediyorsunuz?” O gün geldiğinde herkesin maskesi bir bir düşecek. İçerideki düşmanlar ve sınır ötesindeki yapılanma, dost bildiğimiz devletlerin neler yaptığını, neler yapabileceğini bir bir gözler önüne serecek. Kısacası, bu savaş herkesin maskesini yere düşürecek.

Bugün hedef Şam, Tahran, Sana veya Bağdat değil, İstanbul’dur.

Kalın sağlıcakla..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şunlar da hoşunuza gidebilir
Büyük israil projesi

Büyük İsrail Projesini Kim Destekliyor?

Dünyada Masonik bir yapı olduğunu artık Türkiye’nin en ücra köşesinde tarlada çalışan…

Yunanistan’ı kim hackledi?

İç işleri bakanı Süleyman Soylu, 17.01.2020 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla…

Çin’de 3 çocuk sahibi olmaya izin veren yasa değişikliği kabul edildi

Çin’de ailelerin 3 çocuk sahibi olmasına izin veren yasa değişikliğinin kabul edildiği…

İklim değişikliği yalanı 2.bölüm

İklim değişikliği, küresel ısınma ile ilgili yazımızın birinci bölümünde bilinen beş yanlışı…