Kasım ayında yapılacak ABD başkanlık seçimlerinin sonuçları, sadece Amerika’nın değil, tüm dünyanın geleceğini şekillendirecek. Seçimi kim kazanırsa kazansın, dünya artık farklı bir yola girecek. Bu yeni dönemde Rusya, Güney Afrika, Brezilya ve Türkiye gibi yükselen güçlerin pozisyonları da aynı kalmayacak. Aynı şekilde Hindistan da değişimin eşiğinde. Artık eski düzenle ayakta kalmanın imkânsız olduğunu görüyoruz; yeni bir tarihi döngüye adım atıyoruz.
Küresel belirsizlikler artarken, pandemi ve Çin’deki yapısal değişimlerin etkisiyle dünya zaten sallantıda. Salgını yönetmekte zorlanan, ekonomisini toparlayamayan küresel düzen, ABD seçimlerinden sonra daha da karmaşık bir hale gelecek. Herkesin içinde bir dönüşüm ve savaşların artacağına dair bir his var. Avrupa’dan Afrika’ya, Orta Doğu’dan Asya’ya kadar her yerde bu tedirginlik hâkim. Barış için mücadele etme zorunluluğu daha da belirginleşiyor.
Avrupa, bu süreçte ciddi bir krizle karşı karşıya. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan sistem artık işlevini yitirdi. Dijitalleşme, enerji dönüşümü, bilimsel ve teknolojik gelişmeler karşısında yetersiz kalan Avrupa, gençlerin beklentilerini karşılayamıyor. Nüfusu yaşlanırken, dinamik bir gelecek inşa etme konusunda geride kaldı. Avrupa geride kaldı;, Avrupa zenginliklerinin dahi bu krizleri çözmeyeceğini açıkça görülüyor. Göç ve iklim değişikliği gibi konularda liderlik etme iddiasında olan Avrupa, bu alanlarda bile ivme kaybediyor.
Bu dönemde Avrupa, sadece krizlerle boğuşurken; Türkiye gibi yükselen güçler için yeni fırsatlar ve tehditler doğuyor. Dünyadaki bu köklü değişim, güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dönüm noktasıdır. ABD seçimleri sonrası, Türkiye’nin de bu yeni dünya düzeninde yerini doğru belirlemesi şart.