Türkiye’nin savaş uçağı envanteri yıllar içinde büyük değişim geçirdi. Ancak bu değişim sadece teknolojiyle sınırlı kalmadı, görünmeyen yazılım savaşları, derin bağlantılar ve siber müdahaleler de işin içine girdi. İsrail ve ABD’nin savaş yazılımları üzerinden Türkiye’ye oynadığı oyunlar ve ASELSAN’da yaşanan şüpheli ölümler, kafalarda büyük soru işaretleri bıraktı.

Türkiye ve F-16’lar: Kaza mı, Müdahale mi?

1987’de ilk F-16 savaş uçağını envanterine katan Türkiye, bu uçakları onlarca yıl aktif olarak kullandı. Ancak 2014 yılına kadar düşen 31 F-16 ve onlarca F-4 kazası, ciddi endişelere neden oldu. İlginçtir ki 2014 sonrası F-16 kazaları neredeyse durdu. Peki bu radikal düşüş neyin işaretiydi?


İsrail ile Yapılan Anlaşmaların Karanlık Yüzü

1996’da dönemin komutanlarından Çevik Bir’in Tel Aviv ziyaretiyle başlayan askeri modernizasyon anlaşmaları kapsamında 54 adet F-4E savaş uçağının modernizasyonu İsrail’e devredildi. 26 uçak doğrudan İsrail’e gönderilirken, kalan 28’i Türkiye’de ama İsrailli ekipler tarafından güncellendi. Bu güncellemelerin merkezinde ise yazılım değişiklikleri vardı.

İsrail, bu modernizasyon sırasında savaş uçaklarının kontrol yazılımlarına müdahale etti. Kendini “dost kuvvet” olarak tanımlayan İsrail, bu sayede Türk savaş uçaklarının İsrail hedeflerine kilitlenmesini engelleyebilecek kapasiteye ulaştı. Aynı durum F-16’lar için de geçerliydi; Türkiye’nin bilgisi dışında yazılımlara dost kuvvet tanımlamaları yerleştirilmişti.

1- Türk Hava Kuvvetleri’nin F-4 ve F-5 savaş uçaklarının modernizasyonu. (900 Milyon $)
2- Türk Kara Kuvvetleri’nin M60A1 tanklarının 170 adedinin  M-60T Sabra seviyesine yükseltilmesi. (687 Milyon $)
3- Popeye-I ve Popeye-II seyir füzelerin belli sayıda satışı ve devamının ortak üretimi. Uçlarında video kamerası bulunmaktadır. TV kamerasına sahip füzeler kara ve deniz hedeflerine karşı kullanılabiliyor. Popeye-I füzeleri F-4E 2020 savaş uçaklarına entegre edildi.


Millileştirme Adımı ve Şüpheli ASELSAN Ölümleri

Durumu fark eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, savaş uçağı yazılımlarının millileştirilmesi talimatını verdi. Ancak bu süreçte ASELSAN’da çalışan ve özellikle dost-düşman tanımlama sistemleri üzerinde çalışan mühendisler peş peşe hayatlarını kaybetti.

  • Hüseyin Başbilen (2006): Boğazı ve bileği kesilmiş halde aracında bulundu.
  • Ali Ünal (2007): Kafasına isabet eden kurşunla yaşamını yitirdi.
  • Evrim Yançeken: 9 gün sonra 6. kattan düşerek öldü.

Bu ölümler “intihar” olarak kayıtlara geçse de, mühendislerin çalıştığı projeler dikkate alındığında kamuoyunda büyük şüphe uyandırdı.


Mavi Marmara ve Kırılma Noktası

2010’da yaşanan Mavi Marmara saldırısı, Türkiye-İsrail ilişkilerini kopma noktasına getirdi. Ardından anlaşmalar feshedildi, yazılım kontrolü Türkiye’ye geçti. 2013 itibariyle F-16’ların yazılımları millileştirildi ve uçaklar tam bağımsız hale geldi. İlginçtir ki en çok uçak kazasının yaşandığı dönem, 1996–2013 yılları arası oldu.


F-35 Krizi: Aynı Tuzak Bir Kez Daha mı?

ABD’nin Türkiye’ye satmayı planladığı F-35 savaş uçaklarında da benzer bir yazılım krizi yaşandı. Ana yüklenici Lockheed Martin, yazılım kodlarını Türkiye ile paylaşmayacağını belirtti. Bu da Türkiye’nin dost ve düşman tanımlamasını değiştirememesi anlamına geliyordu. Kısacası İsrail, Türkiye’yi düşman olarak tanımlayabilirken, Türkiye’nin uçakları İsrail’i hala “dost” olarak görecekti.

Bu nedenle F-35 projesine dair şüpheler arttı. Türkiye’nin S-400 sistemine yönelmesi de bu yazılım bağımlılığını kırmak adına atılmış adımlardan biri olarak değerlendirildi.


Türkiye’nin Siber Savunma Atılımı

Bugün gelinen noktada Türkiye, F-16’lardan SİHA’lara kadar birçok hava aracında kendi yazılımlarını kullanıyor. Geliştirilen sistemler, yüksek frekanslı sinyalleri algılayarak otomatik müdahale gerçekleştirebiliyor. Bu ileri düzey savunma kabiliyeti, Türkiye’yi siber harp alanında öne çıkaran kritik bir avantaj haline geldi.

Bazı ülkeler bu yazılımları kendi uçaklarına entegre etmek için talepte bulunsa da Türkiye, bu teknolojileri üçüncü taraflarla paylaşmayı reddediyor.


Sonuç

F-16 ve F-35 üzerinden yaşanan yazılım krizleri, Türkiye’ye silah teknolojisinin sadece donanım değil, yazılım bağımsızlığıyla da güçlendirilebileceğini gösterdi. ASELSAN mühendislerinin şüpheli ölümleri, İsrail ile yapılan modernizasyon anlaşmaları ve ABD’nin yazılım dayatmaları; Türkiye’nin kendi askeri yazılımını üretme iradesini daha da güçlendirdi.

Görünen o ki savaş artık gökyüzünde değil, kod satırlarında veriliyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şunlar da hoşunuza gidebilir

Gmail aslında neyi temsil ediyor?

Gmail logosu ile Masonların törenlerde kullandığı Masonik önlük üzerine taktıkları zarf şeklindeki torba ne…

Yeni Dünya Düzeni Dijital Çağ

1.Sanayi Devrimi 1712 yılında (18.yy) Buhar Makinesinin icadının gerçekleşmesiyle birlikte buharın ve…

Corona virüs arkasındaki komplo

Korona virüsü, grip gibi havadan solunum yoluyla bulaşan veya virüslü birinin dokunduğu…

Dijital Kölelik

İnsanlar tarih boyunca zamanın durumuna göre, değişik şekillerde hep köleleştirildiler. Köle olmanın…