2020 yılında, pandeminin neden olduğu korku ve karamsarlıkla birlikte, geleceğin daha kötü olacağını ve dünyanın büyük bir karmaşaya doğru sürüklendiğini önceki yazılarımda dile getirmiştim. İsrail-Filistin savaşı ile artık o günlerin yankıları hissediliyor, ancak şu an yaşadıklarımız sadece bir başlangıç gibi görünüyor.

Karşımızdaki yapı öyle bir inanç sistemine sahip ki bu inanç sistemi gereği, dünyanın sonunun kendi istedikleri gibi gelmesini istiyorlar. Bu gerçekleşmezse, inançları yerine gelmeyeceği için yok olacaklarını düşünüyorlar. Ne yazık ki, büyük bir çoğunluğu Yahudi kabalasından gelen bu bir avuç yapı bütün dünya insanlığını tek bir otorite altında yönetmeyi hedefliyor. Ayrıca, Dünya nüfusunun 500 binin altına inmesi gerektiğini de savunuyorlar.

Bu çete, dünya para sistemi, ilaç sektörü, medya, finans, enerji ve akaryakıt gibi insanlık için kritik sektörleri ellerinde tutarak belirli bir güce ulaştıktan sonra hedefleri 2025’ten sonra dünya üzerinde tek hâkim olmak ve kendi inançları gereği diğer insanları adeta hayvanlar gibi yönetmek.

Bunun için karşılarında duran en büyük engel olan ülkemizin yani Türkiye Cumhuriyeti’nin daha önce olduğu gibi şu anda da acımasızca üzerine gelmekteler. Devletimiz, bu yapıyı, planlarını, yaptıklarını ve yapmak istedikleri her şeyi önceden bildiğini ve özellikle 2002’den sonra da bu doğrultuda çalıştığını bilmekteyiz. Eğer bu bilgilere sahip olunmasaydı, Türkiye’nin 2002’den itibaren gerçekleştirdiği muazzam değişimi, (hatta devrimi demek daha doğru olur), gerçekleştirebilmesi mümkün olmazdı.

Tarih boyunca mücadele ettiğimiz bu tehdide karşı son 20 yılda aldığımız tedbirler, öncelikle yüksek teknolojili silahlar, finans, gıda ve enerji gibi temel faktörler oldu. Türkiye, zaten kendi kendine yetebilen bir gıda üreticisi olup, dışarıdan yardıma ihtiyaç duymamaktadır. Tarım ülkesi olarak, gıda üretimi her zaman kritik bir avantajdır. (Şimdi diyeceksiniz ki tarımda yetersiziz. Ama atlanılan bir gerçek var ki biz her yıl 20 milyar dolar tarım ve tarım ürünleri ihracatı yapan bir ülkeyiz. Bir kriz anında, ihracatı durdurarak içe dönüş yapabilir ve bu sırada sahip olduğunuz para, altın ile yüksek teknoloji silahlar üreterek bu güçlere karşı hazır olabiliriz.)

Savunma sanayisindeki yerlilik oranını %80’lere kadar yükselterek, süper güç devletlerin bile geliştiremediği bir seviyeye çıkardı. Uzay çalışmalarından tutun da Güney kutbu araştırma çalışmalarına kadar, yerli araba, yerli tren ve gemilere bizim için hayalden öte gidemezdi.

Dünyada en çok altın alan merkez bankaları arasında son 5 yıldır her zaman Türkiye merkez bankası oldu. (Altın 2025 sonrası kurulacak düzen için yegane ekonomik güç olacak.)

Filistin’in İsrail’e yönelik son saldırısı, belirsiz bir kaosun başlangıcı olarak görünüyor. Herkes şunu düşünebilir: Filistinliler, yani Hamas, haklı ve haklarını geri almak için mücadele edecekler. Elbette ki haklarını geri almaya çalışacaklar. Ancak bu olayın ardında yatan gerçekler çok daha karmaşık gibi.

İsrail Filistin savaşı Ortadoğu’da bir karkaşanın fitilini ateşleyebilir. Bu tarihin göreceği en büyük son kargaşaya da evrilebilir. İsmini Armagedon veya dinimizdeki adıyla Melhame-i Kübra yani son savaşı da olabilir.

Fakat burada öyle bir durum var ki aklımın almadığı!

Örneğin, eğer karşınızdaki gücü anlıyorsanız, aynı güce sahip olmanız veya onun üstünde olmanız gerekmez m? Bu, insan sayısı, silahlar ve mühimmat gibi faktörleri içerir. Şu an Gazze’deki Filistinlilerin elindeki silah ve mühimmatın miktarı, İsrail’in gücünden çok daha az olduğu kesin bir gerçek. Hamas’ın bir uçağı bile yok. Bu ifadelerle onları aşağılamayı amaçlamıyorum; aksine, büyük oyunu anlamamız için bu bilgiyi paylaşıyorum.

İlk olarak, bir mağduriyet yaratılır ve ardından plan devreye girer. Yani şu anda haritada gördüğünüz olaylar ve bugünkü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu‘nun yaptığı açıklama, aslında bana göre her şeye son noktayı koyuyor.

Netanyahu: “Daha bu, hiçbir şey değil; bütün Ortadoğu’yu değiştirmeye geliyoruz.

Bu sözlerle, bugüne kadar anlatmaya çalıştığımız şey daha da netleşmiş gibi görünüyor. Sanırım planlanan tam olarak buydu. Bu plana Hamas da dahil olabilir veya liderleri.

İsrail devleti bu operasyonu bildiği halde neden müdahale etmedi? İlk olarak operasyon gerçekleştirildi, ardından mağduriyet oyunu oynandı ve düğmeye basıldı. Bu, Orta Doğu’nun tamamen değişeceğinin bir sinyali. Farkındaysanız arap ülkelerinde çıt yok. herkez sus pus. Aslında onlarında hizmet ettiği yer belli. Çünkü onlar, mağduriyeti doğuran kişiler oldular.

Ortadoğu’daki ülkelerin yönetimlerinin hep bu yapı tarafından satın alınmış kukla kişiler olduğunu bilmeyen yok. Suudiler, İran, Mısır ve İsrail devleti aslında birbirleriyle yakın ilişkilere sahip devletler olduğu da çoğu zaman alçak perdeden söyleniyor.

Şimdi size bazı şeyleri hatırlatacağım.

2017’de Uluslararası Radikal Düşünceyle Mücadele Merkezi, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da açıldı. Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, ABD Başkanı Donald Trump ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdul Fettah es-Sisi açılış münasebetiyle dünya küreye ellerini koymuşlardı. Bu ilişkiyi dünyaya açıklamak için bir araya gelmiş ve aynı davayı savunduklarını söylemişlerdi.

Normal şartlarda, Suudi Arabistan ve diğer Müslüman çevre ülkeleri İsrail-Gazze arasındaki bu savaşa tepki verip hatta Gazze yanında müdahil olması gerekmez mi?

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü, tüm Arap coğrafyasının Osmanlı Türk askerlerine karşı ayaklanması ve onları arkadan vurması ile gerçekleşti. Tarihe adını yazdıran bu saldırıları hatırladıkça, günümüzde Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın Çin’e gidip Uygur Türklerine yönelik olumsuz açıklamalarda bulunması, aynı dönemin mantığına benzemiyor mu?.

Mahmut Abbas’ın Çin devlet başkanıyla görüşmesi sırasında dile getirdiği ibret verici ve tepki çeken sözler özellikle Uygur meselesini insan haklarından ziyade Çin’in terörle mücadelesi olarak gördüğünü ifade edip “Filistin her zaman Çin’e inandı” dememiş miydi? Mahmut Abbas’ın bu tür açıklamaları, vicdan sahibi birçok kişiyi yaralamamış mıydı?

2 Ocak 2020’de Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hakları gasp edilerek Atina’da, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs liderleri arasında Eastmed Boru Hattı proje sözleşmesi imzalanmıştı. İsrail, Mısır, Kıbrıs, Yunanistan arasında sık sık doğal gaz forum toplantıları yapılmaktaydı. Filistin ve Ürdün de bu toplantılara gözlemci göndererek katılıyordu.

Türkiye bu boru hattı güzergâhını kabul etmemiş, Libya ile yaptığı MEB anlaşması ile birlikte Doğu Akdeniz’de Türkiye-Libya kıyılarını karşılıklı olarak kontrol etmeye başlamış ve Eastmed Boru Hattı’nın geçirilmesi planlanan deniz sınırlarına hâkim olmuştu. Eastmed Boru Hattı’nın sahibi olan ülkeler Türkiye’yi bölgedeki barışa karşı tehdit olarak göstermeye çalışmışlardı.

Mahmud Abbas bu doğalgaz boru hattı projesine desteğini açıklamamış mıydı? Bu anlaşmayı, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Mısır ve diğer ilgili devletlerle birlikte imzalamayı düşünmemiş miydi?

İnsanların ona dönüp ‘Pardon, siz Müslüman değil miydiniz?’ dememesi mümkün mü?

Hatırlarsanız Abbas’ın Ermenistan’a da destek verip Türklerin bu coğrafyadan temizlenmesi gerektiğini savunmuştu.

Türkiye’nin ve Türk milletinin tarihi hakları ve terörle mücadelesi, geniş coğrafyalara yayılmış esir Türklerin durumu bugüne kadar göz ardı edildi. Geçmişte Filistin kamplarında eğitilip ülkemize sızan teröristlere kol kanat germekten kaçınılmadı. Filistin’deki devlet başkanları, PKK ve FETÖ’ye karşı bir tepki vermedi ve ülkemizle dayanışma mesajı paylaşmadılar. Hiçbiri bu konuda bir adım atmadı, çünkü mesele Türkiye ve Türk milleti ile ilgilidir.

İslam’ın sancaktarı olan Osmanlı İmparatorluğu’nun 15.000 Müslüman Türk askerini şehit eden İngilizlere bu toprakları zamanında nasıl teslim ettiğiniz sorusu aklımızdan hiç çıkmıyor değil mi?

Diyeceğim o ki destek verdikçe, bu zihniyet Türk milletine hep engel oldu.

Halklarını bilmem onlar olanların farkında değil. Dualarım ve kalbim mazlum Filistin halkıyla ama Filistin’de yöneticilerin de bu işin içinde olduğunu, Siyonistlerle iş birliği yaptığını ve devletimizin bu konuları çok iyi bildiğini zannediyorum. Bu yüzden tüm aksiyonları değerlendirdiğini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın itidalli konuşmalarından anlıyorum.

Erdoğan’ın 2002’den bu yana olası bir kaos durumunda Türkiye’nin ve Türk devletlerinin hedef alınması olasılığına karşı hazırlık yaptığını da muhalefet hariç tüm dünya biliyor.

Türkler, bu tür yapılarla binlerce yıldır mücadele etmektedir. Bu ilk değil.

Sonucu belirsiz bir yola girdik ve bu yoldaki sonuçları Allah belirleyecektir. Ancak tarih gösteriyor ki, Türk milleti yine bu yapılarla karşı karşıya gelecek ve gerçek kıyamet o zaman kopacaktır.

Kalın sağlıcakla.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şunlar da hoşunuza gidebilir

Romanya, Bayraktar TB2 için 321 Milyon $ Sözleşme İmzaladı

Milano – Romanya Milli Savunma Bakanlığı, yakın zamanda yayınlanan belgelere göre Türk…

Akp gerçekten bitti mi?

İlk kurulduğu günden beri Türkiye’de çok köklü değişimleri gerçekleştiren Akp hükümeti çöküyor…

Gmail aslında neyi temsil ediyor?

Gmail logosu ile Masonların törenlerde kullandığı Masonik önlük üzerine taktıkları zarf şeklindeki torba ne…

HDP’li vekillerin listeleri Kandil’de hazırlandı

Gri listede aranırken PKK’dan kaçan Merdan Rüştü Ovalıoğlu, ifadesinde, 7 Haziran 2015…