Türkiye bugün çok ciddi bir demografik krizle karşı karşıya. Doğurganlık oranı hızla düşüyor. TÜİK verilerine göre 2024’te Türkiye’de doğurganlık hızı 1,48’e geriledi. Oysa nüfusun kendini yenilemesi için bu oranın en az 2,1 olması gerekiyor. Eğer bu gidişat devam ederse, 2050 yılında her dört kişiden biri 65 yaşın üzerinde olacak. Bu tablo, ekonomik dengeleri olduğu kadar toplumsal ve kültürel yapıyı da kökünden sarsacak.
Ama mesele sadece rakamlardan ibaret değil. Çünkü Türkiye’de doğurganlık düşerken, aynı anda kültürel bir çözülme de yaşanıyor. Aile yapısı zayıflıyor, Batılı bireyci yaşam tarzı öne çıkıyor, savaşçı ve disiplinli Türk kimliği giderek bulanıklaşıyor. İşte bu yüzden ben diyorum ki: Bu mesele, sadece bir nüfus krizi değil, aynı zamanda bir kimlik meselesi.
Erhan Afyoncu’nun Çarpıcı Sözü
Geçtiğimiz aylarda gündeme bomba gibi düşen bir açıklama yapıldı. Milli Savunma Üniversitesi (MSÜ) Rektörü Prof. Dr. Erhan Afyoncu, Türkiye’deki azalan nüfus sorununa çözüm olarak şu fikri dile getirdi:
“Doğu Türkistan’daki Türkleri Türkiye’ye getirmek.”
İşte bu öneri, basit bir göç planı değil; aslında çok daha derin bir stratejinin ilk işaret fişeği olabilir. Çünkü bu fikir, sadece demografik açığı kapatma girişimi değil; aynı zamanda genetik ve kültürel bir restorasyon hareketi.
Anadolu Türklerinin Gerçek Yapısı
Modern genetik araştırmalar bize açıkça gösteriyor ki Türkiye Türkleri, sanıldığı kadar homojen bir halk değil. Anadolu’nun binlerce yıllık kadim halkları – Hititler, Frigler, Grekler, Ermeniler, Asurlar, Kürtler – bugün genlerimizde mevcut. Orta Asya’dan gelen katkı ise oldukça sınırlı: %10–20 civarında.
Yani Türkiye’de “Türk” olarak bildiğimiz çoğunluk aslında büyük ölçüde Anadolu’nun eski halklarına dayanıyor. Orta Asya kökenli genler azınlıkta kalmış durumda. İşte bu yüzden Türk’ün aile yapısı, savaşçı ruhu, disiplinli yapısı, dini kodları ve kültürel özü zamanla sulandı, köreldi. Bugün sokaklarda gördüğümüz “özünden kopmuş, Batılı yaşam tarzını taklit eden toplum” tam da bu genetik ve kültürel karışımın ürünü.
Şu anki kadınların durmuna bakın. Sokaklar et parçası. Üstelik erkekler de bu durumdan oldukça memnun gibi görünüyor. Oysa Orta Asya’dan gelen Türk boylarının kadına bakışı bambaşkaydı. Kadın kutsaldı ama aynı zamanda toplumun devamlılığı için annelik rolü ön plandaydı. Kadın, kağanın yanında dimdik duran, gerektiğinde atına atlayıp cephede savaşan bir figürdü. Bugün bu güçlü kadın imajı neredeyse yok oldu. Gerçi erkekler de namus kavramı tamamen yerlerde.
Çünkü öz kan kayboldu, kültürel bağ çözüldü.
Demografik Tehdit: Kürt Nüfusunun Yükselişi
Türk nüfusu azalırken, Kürtlerin doğurganlık oranı hâlâ yüksek. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kadın başına düşen çocuk sayısı hâlâ 3’ün üzerinde. Bu da önümüzdeki yıllarda bölgede demografik dengeyi kökten değiştirecek. Eğer bu süreç devam ederse Türkler kendi topraklarında azınlığa düşecek, ülkenin birliği sorgulanır hale gelecek.
İşte bu yüzden Türk nüfusunun güçlendirilmesi artık bir tercih değil, bir zorunluluk.
Orta Asya’dan Yeni Türkler
Bana göre, bu mesele aslında çoktan masaya yatırıldı. Önümüzdeki yıllarda Orta Asya’dan milyonlarca Türk’ün Türkiye’ye kontrollü biçimde getirilmesi gündeme gelecek. Özellikle Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve hatta Doğu Türkistan’daki Uygur Türkleri bu projenin hedefinde.
Orta Asya’dan gelecek Türkler, İslam’ın sıcak imanıyla savaşçı ruhlarını birleştirmiş olacaklar. Tıpkı Selçuklular ve Osmanlılar gibi, bu yeni nesil Türkler hem inançlı hem de disiplinli olacak. Aile yeniden toplumun merkezi olacak, kadın hem kutsal hem güçlü bir konuma yükselecek.
Yüzeydeki gerekçe basit: Türkiye’nin genç nüfusa ihtiyacı var. Ama perde arkasında asıl amaç, Türk milletinin genetik ve kültürel özünü yeniden canlandırmak.
Bu göç dalgası, Anadolu’daki karışık yapıya taze kan olacak. Türklerin kaybolan savaşçı kimliği, disiplinli kültürü ve İslam’la bütünleşmiş manevi yapısı yeniden canlanacak.
Türk Birliği İçin Büyük Adım
Bu projenin bir başka boyutu da Türk dünyası ile entegrasyonu kolaylaştırmak. Orta Asya’dan Türkiye’ye göç edecek genç nüfus, kültürel bir köprü işlevi görecek. Böylece Türk Birliği sadece bir ideal değil, somut bir gerçeklik haline gelecek.
Düşünün: Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan… Tek bayrak altında birleşen, ortak kimliği yeniden dirilen bir güç. İşte o zaman sadece bölgesel değil, küresel bir süper güç doğacak.
Gizli Demografik Operasyon
Bu proje, aslında sessiz sedasız yürütülecek bir demografik operasyon. Önümüzdeki 10-20 yıl içinde yüz binlerce, belki milyonlarca Orta Asyalı Türk Türkiye’ye yerleştirilecek. Bu nüfus özellikle stratejik bölgelerde yoğunlaştırılacak: sınır illerinde, askeri potansiyeli yüksek şehirlerde, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ve Diyarbakır, İzmir gibi büyük kentlerin çevresinde.
Böylece hem Kürt nüfus artışı dengelenecek, hem de Türk toplumunun genetik yapısı yeniden şekillenecek.
Dini Yapı ve Savaşçı Ruhun Geri Dönüşü
Orta Asya’dan gelecek Türkler, İslam’ın sıcak imanıyla savaşçı ruhlarını birleştirmiş olacaklar. Tıpkı Selçuklular ve Osmanlılar gibi, bu yeni nesil Türkler hem inançlı hem de disiplinli en önemlisi DEVLETÇİ olacak. Aile yeniden toplumun merkezine oturtularak, kadın hem kutsal hem güçlü bir konuma yükselecek.
Bu “öz Türk ruhu”, Batı etkisiyle zayıflayan dini yapıyı ve körelmiş mücadele azmini yeniden canlandıracak.
Bir Yeniden Doğuş Hareketi
Türkiye’nin önündeki yol ikiye ayrılıyor. Birinci yol: Yaşlanan, çözülmüş, Batılılaşma adına özünü kaybetmiş bir toplum olarak yavaş yavaş tarihten silinmek. İkinci yol: Orta Asya’dan gelecek taze kanla yeniden özüne dönmek, kültürel ve genetik bağlarını onarmak, Türk Birliği’ni kurarak küresel bir güç haline gelmek.
Bana göre bu süreç çoktan başladı ve Devlet kademelerinde konuşulmaya başladı. Erhan Afyoncu’nun ağzından çıkan o söz, sadece bir fikir değil, perde arkasında yürütülen büyük bir planın işareti. Ve bu plan gerçekleşirse, Türkiye sadece nüfusunu gençleştirmeyecek; aynı zamanda özüne, kimliğine ve tarihsel ruhuna kavuşacak.
Kalın sağlıcakla.