Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine yönelik tartışmalar günümüzde bir hayli hararetlendi. Özellikle Ankara Hacı Bayram Camii’nde, temsili Cuma namazını kıldıran Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın hutbesinde eşcinseller hakkında söyledikleri bazı kesimin tepkisi çekti.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, hutbesinde tüm insanlığa, “Ey insanlar! Canımıza, aklımıza, inancımıza, malımıza ve neslimize zarar veren şeylerden uzak duralım” dedikten sonra, “Ey insanlar! İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti. Yılda yüzbinlerce insan gayri meşru ve nikahsız hayatın islamî literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu Hiv virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”  diyerek hutbesine devam etmişti.

İşte bazı kesimler için de kıyamet bundan sonra kopmuştu.

Diyanet İşleri Başkanı’nın bu hutbesiyle, kimleri rahatsız ettiği konusuna pek girmek istemiyorum. Çünkü Ali Erbaş’a saldırı ve söylemlerin hangi plan dahilinde yapıldığını, hangi merkezden yönetildiğini ve hangi köşe yazarları tarafından köpürtüldüğünü aslında bu yazıyı okuyan hemen hemen herkes tarafından çok iyi bilindiğine eminim.

Ben daha çok LGBTi nedir? Bu örgüt neye hizmet eder,  tarihsel kökenleri nedir, nereden kaynaklanmaktadır bunları elimden geldiğince açıklamaya çalışacağım.

Evet kafamızı karıştıran o kadar çok tanım var ki, eşcinsel, homoseksüel, lezbiyen, biseksüel, transseksüel,  heteroseksüel, Belki bunun devamı da vardır benim bilmediğim Çünkü isim dayanmıyor bu duruma.

Çoğu terimi boşverip, biz önce LGBT harfleri neyi temsil ediyor, ne anlama geliyor buradan başlayalım konumuza.

Lgbt ne demek

“L” Lezbiyen demek. Kadın olduğu halde kendi cinslerine yani kadınlara yönelen kişiye Lezbiyen denir. İslamda bu Sihak olarak geçer.

“G” Gay demek, yani homoseksüel eşcinsel demek. Gay sözcüğü hem erkek eşcinselleri, hem de kadın eşcinselleri (lezbiyen) tanımlamak için kullanılan uluslararası bir ifade. Fakat ülkemizde, her nedense, “gay” dendiğinde yalnızca erkek eşcinseller anlaşılıyor ve kadın eşcinsellere sadece lezbiyen deniyor.

“B” Biseksüel, her iki cinse de cinsel yönelimi olan, ilgi duyan demektir. Yani hayatlarının belirli dönemlerinde her iki cinsiyetten kişilere karşı cinsel olarak ilgi duyan veya duygusal ilişki içine girme potansiyeli yaşayan kişilerdir.

“T” Transeksüel, doğum cinsiyeti dışında cinsel yönelimi kendi cinsine dönük, kendini karşı cinsten hisseden ve benzeme isteği duyan kişidir. Yani dış görünüşü kadın ya da erkek olduğu halde, kendi biyolojik kimliği ile cinsel yönelimi arasında çatışmayı yaşan kişi demektir. Transeksüeller illa cinsiyet değiştirir mi? Her zaman değil.

Çok karışık değil mi?

Bunların yanında travesti de var mesela, travestiler biyolojik olarak erkektir veya kadındır, cinsiyetlerinden memnun olmakla birlikte, kadınsı tavır içinde olan ve kadınlar gibi ilişkiye girmekten hoşlanan erkekler veya erkek gibi davranıp erke gibi ilişkiye girmek isteyen kadınlardır. Transeksüel ile karıştırılır genelde.

Unutmadan şunu da yazmak isterim. İslam hukunda ise Hünsa denen bir terim vardır, Çift cinsiyetli veya cinsiyeti belirsiz kimseler için kullanılan bir fıkıh terimidir. Ne kadın olduğu veya ne de erkek olduğu tam belli olmayan kişilerdir. Yani iki cinsel organı olanlar, yine iki cinsel organı olup da biri pasif olanlar veya hiç cinsel organı olmayan kişiler için ifade edilir.

Bazı mesheb imamlarımız bunlar için derler ki, camiye gelebilir, cemaat namazı kılabilir, kurban kesebilirler. Tedavi olmaları gerekiyorsa da bu onların haklarıdır.

Şimdi Hoppala diyeceksiniz ve kavram kargaşasına düşeceksiniz. Kafalar allak bullak, bir sürü kavram bir sürü harf kelime. Ama üç aşağı beş yukarı kafanızda bir şeyler oturduğunu umarak esas konumuza dönmek istiyorum.

Lgbt harflerinin içinde neden “H” Heteroseksüel yok. Heteroseksüel biyolojik olarak erkek olup erkek gibi davranan veya kadın olup kadın gibi davranan yani normal kadın ve erkek dediğimiz (İçi dışı bir  ) kişilerdir.

Olmayışının sebebini yazımızın devamında anlayacaksınız.

İnsanların bireysel anlamda hangi cinsel yönelime yönelecekleri bireysel özgürlüktür falan filan bu konu da konumun dışında olmakla birlikte, felsefi olarak insan biyo, psiko ve sosyolojik bir varlıktır diyerek bu konuyu da kısa keseceğim.  Sadece şunu ifade etmek isterim,  LGBT bir örgüttür, örgütlenmedir. Üyeleri de biyolojik olarak cinsel sorunları olmayan, psikolojik olarak cinsel yönelimleri ile tartışılan kişilerdir.

Devam edelim….

Arefesinde olduğumuz ‘’İnsan ötesi, dijital yapay zeka çağında’’, milyarlarca insana ihtiyaç kalmayacak.  Dolayısı ile de nüfusu üreten Aile’ye de ihtiyaç olmayacak. (Aile Ulus Devlet’in temelidir, aile kaygısı duymayan insanlar daha kolay yönlendirilir.)

Bu sebeple öncelikle şu anki aile modelinin değiştirilip, çocuk edinilemeyen ilişkilere geçilmesi gerektiğini düşünüyorlar ve farklı aile modellerini toplumlara dayatıyorlar.  Çocuğun aileye dışardan ithal edilip, Modern Aile diye bir kavramı hayatımıza sokup, mevcut formattaki aile yapısına ise Klasik Aile deyip demodeymiş gibi bize empoze ediyorlar (Netflix filimlerini hatırlayın, buna da başka bir zaman değinmek istiyorum). Kadın, kadın ile evlenip evlat edindikleri çocukla oluşturdukları yapıya da aile deyip bunu da evlat edilen çocuğun hakkını gasp ederek, insan hakları olarak gösteriyorlar.

Bu sürecin anahtar kelimesi tabiki “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği.”

Yani toplumsal Cinsiyet Eşitliği Dijital ve kontrol edilebilir sisteme geçişin önündeki engellerin dağıtılması işlevini görüyor. Bunu da günümüzde LGBT diye kurdukları örgütler ile tırmandırıyorlar. Aslında bu örgüte üye olanları değil, arkasındaki yapıyı anlarsak işin boyutunu anlamış oluruz. Kendilerini dışlanmışlıktan uzak tutarak  sığındıkları bu örgüte üye olanların kapitalist sermayeler tarafından nasıl kullanıldığını anlarız.

1947 yılında  Rockefeller Foundation tarafından desteklenen entomoloji ve zooloji profesörü Alfred C. Kinsey adında Amerikalı bir biyolog Indiana Üniversitesi Bloomington’ da seks, cinsellik ve üreme üzerine LGBT’nin temeli sayılan bir araştırma enstitüsü kurar. 1948 yılında da bir rapor yayınlar, Medya bu rapora büyük bir ilgi duyar(?).

Rockefeller Materyalist ilişkiler doğrultusunda, geçmişten gelen tüm dini ve ahlaki konuları yerle bir ederek, insanları sermayeye kullanışlı hale getirmek için Alfred Kinsey araştırmalarını öyle bir desteklemiştir ki 1955 yılında araştırmanın ikinci etabı yayınlanınca Amerika Barolar Birliği, Amerika Ceza Sistemini değiştirmek zorunda kalır.  O güne kadar Amerikan ceza sisteminde “suç” olarak kabul edilen zina, çocuk erotizmi, kürtaj, evlilik öncesi cinsel ilişki, karı-kocaların birbirlerini aldatması ve eşcinsellik suç olmaktan çıkarılıp, normalleştirilir. (Bu değişiklikten sonra Amerika’da çocuk taciz ve tecavüzleri %356  artıyor.)

Alfred Kinsey, bu araştırmasında cinsiyetin tanımını değiştirir: İnsanların, fizyolojik cinsiyetlerinin yanı sıra “yönelimlerine” göre de cinsiyetlerinin tanımlanması gerektiğini söyler ve Kinsey Skala’sı diye ünlenen bir skala yayınlar. Bu skalada, insanların karşı cinsten kendi cinsine kadar uzanan farklı eğilimleri olduğunu anlatır.

Alfred Kinsey Toplumsal Cinsiyet Eşitliği politikaları, daha çok kadın-erkek eşitliği talebi olarak gösterilse de,  işte bu Kinsey Skalasında tanımlanan heteroseksüelden eşcinselliğe kadar uzanan tüm karışık formların (LGBT) eşitliği talebi buradan doğar.

kinsey skalası

Aslında bu raporda  ideolojik olarak temel alınan şey cinsiyetsizleştirme, yani heteroseksüel kimliği ortadan kaldırarak aile dna sını bozmaya programlanmış manipülatif rapordur ( Feminizm hareketinin temelinde de bu yatar).

İstanbul Sözleşmesi denen ve Akp hükümetinin en büyük yanlışı olan 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzaya açılan Avrupa Konseyi sözleşmesi de bu amaca yönelik hareketlerin devamıdır. Ne diyor sözleşmede “Toplumsal Cinsiyet”. “Toplum tarafından yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler anlamına gelir. Taraflar, kadın erkek için kalıp rollere dayanan ön yargıları, örf ve adetleri, gelenekleri ve tüm diğer uygulamaları ortadan kaldırmak amacıyla kadın ve erkeklere ilişkin toplumsal ve kültürel davranış modellerinde değişim sağlamak için gerekli tedbirleri alır. Taraflar; kültür, gelenek, görenek, din veya sözde ‘’namusun’’ işbu Sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemi için gerekçe oluşturmamasını sağlar”. Yani din, gelenek, örf, namus vs’den hareketle kimseye bir davranış kalıbı bir toplumsal rol yüklenemez; bu İnsan Haklarını ihlaldir, devlet bunun tedbirini almalıdır, deniliyor.

Aile büyükleri çocuğuna “sen kızsın oranı açma” ya da “erkek adam ağlamaz” vs demesi, namus, şeref, edep, haya, utanma tavsiyesinde bulunması, pembe çorap, oyuncak bebek, oyuncak kamyon, cinsel rol yükleme ve yönlendirme oluyor. Eğer, “sen kızsın” kelimesi ikaz maksadıyla söylenmiş ya da ses tonu veya yüz ifadesi sertleşmişse bu sefer konu “çocuğa şiddet” kapsamına giriyor.

Şimdi yukarıda sorduğum “Neden bunların içinde heteroseksüellik yok” sorusunun cevabına gelmek istiyorum. Çünkü bütün bu anlattıklarım zaten bunu yıkmak için kurgulanıp senaryo edilmektedir.

Bu konu çok derin ve farklı yerlere gittiği için yazımı kısa tutamadım. Kusura bakmayın.

Sabırla sonuna kadar okuduğunuz için çok teşekkür ederim.

Yorumlarınızı bekliyorum.

Allah’a emanet olun.

Not: Alfred C. Kinsey raporu ile ilgili küçük birbilgiye ulaşmak isterseniz BURAYA tıklayın..

Paylaşım Şartı:

Paylaşmak istediğiniz bir yazı, görsel vs. varsa, alakalı yazıya gidin ve yukarıdaki adres çubuğunda görülen linki kopyalayıp paylaşmak istediğiniz yere yapıştırın. Yani YALNIZCA LİNK PAYLAŞIMINA MÜSAADE EDİYORUZ. Ayrıca yazının başında “facebook” veya “twitter”ın sosyal medya paylaşım butonları var. O butonlara tıklayarak da paylaşılabilir. Başka türlüsüne hiçbir surette rızamız yoktur.

Yorum
  1. Evet.Hedefleri-amaçları yazınızda açıkladığınız gibi.Fakat,herkesin,ideolojilerin hedefleri olur.Bu gerçekleşecek anlamına gelmez.Bu Lanetli’ler karşısında toplumlarda şuurlanma daha fazla olmalı.Bizler daha çok çalışmalıyız.Amaçlarını kursaklarında bırakmalıyız.Nefes alammaz duruma gelip,gebermeliler.
    Çalışmalarınız için ve bu yazı için emeğinize sağlık.Allah yolunuzu açık,işlerinizi kolay etsin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Şunlar da hoşunuza gidebilir

İsrail KUDÜS’e Neden Saldırıyor?

Kudüs’te ne oluyor, neden İsrail Kudüs’ten Filistinlileri temizlemek istiyor. Bu gün bunları…

Türk birliği ve ekonomik bağımsızlık

Günümüz dünyasında, uluslararası ilişkilerde ve ekonomik sistemde birçok devleti sınırlayan unsurlar bulunmaktadır. Bu unsurların başında, dünya ekonomisini etkisi altına alan dolar ve euro gibi para birimleri gelmektedir.

Yeni Dünya Düzeni Dijital Çağ

1.Sanayi Devrimi 1712 yılında (18.yy) Buhar Makinesinin icadının gerçekleşmesiyle birlikte buharın ve…

Açık Toplum Vakfı: Ne zaman kuruldu, Türkiye’de hangi çalışmalara imza attı?

Açık Toplum Vakfı, Türkiye’de faaliyetlerini sonlandırma kararı aldı. Vakıftan yapılan açıklamada, Mütevelli…